AA muhabirine Batı Trakya Türk azınlığının eğitim, günlük hayat ve siyasi temsille ilgili sıkıntılarını pahalandıran Ahmet, çalışmak için Avrupa’ya giden Türk soydaşlardan farklı olarak Batı Trakya’nın 800 yıllık geçmişe sahip, yerli ve asli ögesi olduklarını söyledi.
Ahmet, Batı Trakya Türklerinin haklarının Lozan Antlaşması’yla garantiye alındığına dikkati çekerek, sahip oldukları pek çok hakkın farklı formlarda ihlal edildiğini lisana getirdi.
Azınlık okulu açma ve işletme hakkına sahip oldukları halde okul açmak için müsaade alamadıklarını ve müfredattaki pek çok değişikliğin iradelerinin dışında gerçekleştiğini anlatan Ahmet, şöyle devam etti:
“Bizim Yunanistan’daki okullardan farklı olarak azınlık okullarımız var. Azınlık okulları, iki lisanlı eğitim yapan ve iki farklı müfredatı olan fakat büsbütün azınlığa ilişkin okullar demektir. Bu okulların idari ve eğitim takımı hem Yunan hem de Türklerden oluşmaktadır ancak düzenleme geliştirmek, çağa ayak uydurmak için birtakım dersler Türkçe müfredattan Yunanca müfredata alındı. Bazen bir düzenleme oluyor ve bakıyorsunuz ‘Bu dersi branş öğretmeni verecek, işte sizde var mı? Yok. O vakit şimdilik Yunanlılar versin, sonra bakarız.’ denilmiş ve takım da gitmiş, bir daha da geri gelmemiş. Aleyhimize bir durum kelam konusu.”
Azınlık okulu yönetimi yahut veliler, Yunan öğretmenlerle sorun yaşadıklarında şikayetlerinin dikkate alınmadığını belirten Ahmet, “Milli Eğitim, çocukları taciz ettiği için, şiddet uyguladığı için şikayet ettiğiniz bir öğretmeni bir yıl sonra cezalandırmak yerine tıpkı okula müdür yapabiliyor.” dedi.
Ahmet, azınlıkların kendi okullarında aktiflik yapmak istediklerinde de birçok bürokratik pürüzle karşılaştığını kaydederek, “Okul faydasına, çocuklarımızın eğitimine de katkı sağlayacak bir program yapmak istediğimiz vakit okulun sahipleri olarak biz ‘Tamam’ diyemiyoruz. Devletin ünitelerinden müsaade almak durumundayız. Biz kaçak bir şey yapmıyoruz ancak maddelerde belirtilmiş imkanları kullanamamak ve müsaade alınma kuralını ortaya koyarken uygun niyetin olmaması bizi rahatsız ediyor.” diye konuştu.
Batı Trakyalı çocuklar, anaokulunda ana lisanda eğitim alamıyor
Azınlık okullarının fiziki imkanlarının yetersizliğine dikkati çeken Ahmet, kimi Türk velilerin bu nedenle çocuklarını devlet okullarına gönderdiğini belirtti.
Ahmet, kimi derslerde 30 yıl boyunca birebir kitapları kullanmak zorunda kaldıklarını kaydederek, “Okulda okutulan kitaplar artık fotokopi oldu. 30 yıl evvelki müfredatla çocuklarımız okula gitmek zorunda kaldı. Türkiye’den kitap gelmesi ve içeriklerin güncellenmesi gerekiyor lakin iki ülke komiteler formunda toplanıyor ve uzun mühlet sonuca varılmıyor.” diye konuştu.
Eğitim alanındaki en büyük ihlallerden birinin mecburî anaokulu eğitiminde gerçekleştiğine işaret eden Ahmet, “Anaokulları, kademeli olarak evvel pilot bölgelerde, daha sonra tüm Yunanistan’da mecburi hale geldi. Olağan burada doğal olarak beklediğimiz bu anaokullarının da iki lisanlı olmasıydı ama Yunan devleti dedi ki: ‘Anlaşmalarda anaokulu yok. O vakit ben bunu iki lisanlı olarak vermiyorum. Tek lisanlı olarak yalnızca Yunanca eğitim olacak.’ Bunun olmaması gerekir. Akıl, mantık ve insan haklarını düşündüğümüzde bu türlü bir sonuç çıkmaması lazım. Maalesef anaokulu Yunanca olarak bize dayatıldı. Bizim fikrimiz sorulmadı.” ifadelerini kullandı.
Batı Trakya Türklerinin dini sembollerine müdahale ediliyor
“Aslında biz yeni haklar istemiyoruz. Elimizdeki haklarımız kalsa bizim için kâfi.” diyen Ahmet, sahip oldukları hakların kısıtlamalar ve yeni düzenlemelerle ihlal edildiğini söyledi.
Yunanistan’ın, Türklerin günlük hayatlarında ibadet etmeleriyle ilgili zahmet çıkarmadığını lakin İslam’ın sembolleri kabul edilen alanlarda zorluklar yaşadıklarını lisana getiren Ahmet, müftüye müftü kıyafeti giydiği için ceza verilebildiğini, mescitlerin yönetim edildiği vakıflara atamalar yapılarak azınlıkların din özgürlüğüne müdahalede bulunulduğunu belirtti.
Cami vakıflarının karşılaştığı sıkıntılara da değinen Ahmet, Yunanistan’ın vakıf yönetimini belirlemek için yapılacak seçimleri engellediğini, idareye atamalar gerçekleştirdiğini söyledi.
Azınlıkların hücuma uğraması iç siyasetle alakalı
Ahmet, her devir Türk azınlığın Mecliste temsil edildiğine lakin bu temsilin sembolik seviyede kaldığına dikkati çekti.
“Meclise Türk milletvekili seçilmediği periyot çabucak hemen hiç yok.” diyen Ahmet, şunları kaydetti:
“Fakat ‘Milletvekiline verilen yetkiler ve imkanları nedir?’ derseniz alışılmış ki çok sıkıntı kurallarda vazife yapıyorlar. Azınlığın aleyhine olan hususlarda Türk milletvekili ‘Parti kararı’ deyip iradesini ortaya koyamıyor. Seçime gitmeme yahut aleyhte oy kullanma durumu kelam konusu değil. Bu vekiller bakan, bakan yardımcısı üzere farklı misyonlara getirilmiyor.”
Belediye yönetiminde de azınlıkların zorluklarla karşılaştığına işaret eden Ahmet, bürokratik pürüzlerle belediye hizmetlerinin kısıtlandığını söyledi.
Ahmet, memur alımlarına ait, “Memur alımında çok yetkili değilsiniz. Gümülcine nüfusunun yarıya yakını Türk ancak belediye, valilik ya da eyalette kaç memur var? Sayıları devede kulak bile değil. Azınlıkların istihdamı konusunda adaletsizlik çok rahatsız edici boyutta. Yirmi memur ortasında bir memur. O da son 10-15 senede oldu.” dedi.
